ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

ÇORUM TARİHİ

 Camiler ve Diğer Dini Yapılar Ulucami Caminin ilk defa Selçuklu Sultanı III. Alaattin Keykubat zamanında, onun azatlı kölesi Hayrettin tarafından yaptırıldığı değerlendirilmektedir. Cami, bugünkü halini geçirdiği büyük onarımlar sonucu almıştır. II. Beyazıt zamanında 1446 tarihinde meydana gelen büyük depremde harap olmuş, Mimar Sinan tarafından onarılmıştır. Bu onarım Mimar Sinan’ın Teskiret-i Enbiye isimli kitabında da geçmekte olup, kitapta “Çorum’da Alaaddin Camii’ni müceddeden tamir ve inşaa ettiği” yazılıdır. III. Murat zamanında cami
“ Sultan Muradi Salis Cami “ diye anılmaya başlamıştır. IV. Murat, Erivan Seferine giderken Çorum – Boğacık Köyünde konaklamış, cami bu dönemde tekrar tamir ettirilerek etrafına medreseler ve akarat yaptırılmıştır. Cami bu zamanda Sultan Muradi Rabi Camii olarak adlandırılarak Evkaf Dairesi kayıt ve sicillerine bu adla geçmiştir.
 1790 yılındaki depremde tekrar harap olan cami, Çapanoğlu oğlu Abdülfettah Bey tarafından 1810 yılında ahşap, tek kubbeli olarak tamir edilmiş, bugünkü görünümünü almıştır. Caminin son cemaat yeri ve üst katı II. Meşrutiyetin ilanından sonra yapılmış, doğu tarafa minare ilave edilmiştir.
 Ulu Caminin abanoz ağacından yapılan minberi, kitabelerine göre 1306 tarihinde Davutoğlu Ahmed’in emri ile Ankara’lı sanatçılar Abdullah oğlu Davut ve Ebubekir oğlu Muhammed tarafından yapılmıştır. Bazı onarımlar görmüş olan minber orjinalliğini büyük ölçüde korumuştur. Han Cami ( Gülabibey Cami, Ömer Neftçi Cami) Çorum Gülabibey Mahallesinde yer alan cami, Gülabibey Cami, Han Cami, Ömer Neftçi Cami olarak üç şekilde isimlendirilmektedir. Erken Osmanlı Dönemine tarihlenen cami, Çorum Beylerinden Gülabibey tarafından yaptırılmış,
 1579 yılında onarım görmüştür. Hıdırlık Cami, Türbe ve Haziresi Çorum Hıdırlık Mevkiinde yer almaktadır. Rivayete göre Hz.Peygamberin dostlarından ve ona hizmet edenlerden Suheybi Rumi’ ye saygı nişanesi olarak Hıdıroğlu Hayrettin tarafından yaptırılan caminin, yapım tarihi bilinmemektedir. Eski caminin yerine Yedi-Sekiz Hasan Paşa’nın isteği ile II. Abdülhamit döneminde yenisi inşa edilmiştir. 
 Veli Paşa Konağı Çorum ili Merkezinde Tepecik Mahallesi Şeyh Eyüp Sokak No.13’te bulunmakta olup, Veli paşa oğlu Şevket Bey (Eren 1875-02 Haziran 1940) tarafından 1923-1924 tarihlerinde yaptırılmıştır. Veli Paşa konağı genel yerleşimi,iki kat ve bodrumdan oluşan iç sofalı (karnıyarık) plan tipindeki konak yapısı ile içe dönük bahçe etrafına yerleşmiş müştemilat yapılarından oluşmaktadır. Kuzey ve batısında yollarla çevrelenmiş avluya her iki sokaktan
 giriş,kuzeyden iki kanatlı ahşap kapı ile batısından da yine haremlik ve selamlık olduğu düşünülen iki ayrı kapı ile sağlanmaktadır. Genel özellikleri ile yapı, Türk evinin ve Çorum’un tarihi evlerinin öne çıkan bir örneğini oluşturmaktadır. Bulunduğu çevrede tarihi dokunun devamı niteliğindedir. Veli Paşa Konağı, camisi, caddesi ve sokağı ile bir bütünlük arz eder. Konak Çorum Belediye Başkanlığı’nca 2004 yılında aslına uygun olarak restore edilerek,tefrişatı yapılmış ve Çorum Kültür-Sanat faaliyetleri ile yöresel mutfak örneklerinin sunulduğu otantik bir mekan haline getirilmiştir.
 Külliyeler-Medreseler-Türbeler Hüseyin Gazi Külliyesi Alaca İlçesinin 3 km. güneyinde yer alan yapı kompleksi medrese, türbe, aşevi, misafirhane, çeşme ve havuzdan oluşmaktadır.Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait iken önceki yıllarda şahsa satılan yapı kompleksi 13yy.‘a tarihlendirilmektedir.(Yapı kompleksinin medresesi Medrese bölümünde, türbesi ise Türbe bölümünde anlatılmıştır.) Günümüzde yapı kompleksinin çevresi, mal sahibi tarafından etrafı duvar ve tellerle çevrilmiştir. Hüseyin Gazi Külliyesi medrese, medresenin girişindeki aşevi, medresenin doğusunda türbe, medresenin kuzeyinde havuz, avlunun kuzeyinde çeşme ve kompleksin kuzeydoğusunda bugün depo olarak kullanılan misafirhane yapısından oluşmaktadır.
 Kalehisar Külliyesi (Behramşah Külliyesi) Selçuklu Devrine tarihlenen külliye medrese, hamam, türbe ve handan oluşmaktadır.(Külliyenin medresesi Medrese Bölümünde anlatılmıştır.) Külliyenin hamamı medresenin güneydoğusunda kalmaktadır. Kareye yakın planlı yapının bazı duvarları temele kadar yıkılmıştır. Han külliyenin batısında yer almakta olup, yalnız temelleri kalmıştır. Külliyeye ait türbe yapısı ise kuzeyde yer almaktadır.
 Kare planlı türbenin bugün bir kemer parçası kalmıştır. Hüseyin Gazi Medresesi Alaca İlçesinin 3 km. güneyinde bulunan medrese pek az tanınan fakat orijinal bir mimari düzen göstermesi bakımından son derece ilginç bir yapıdır. Kitabesi olmadığı için yapım tarihi belli olmayan ancak mimari özellikleri göz önüne alınarak 13.yy‘a tarihlenen yapı çevresindeki yapılarla birlikte bir külliye görünümü vermektedir. Birbirine geçme iki bölüm halinde düzenlenmiş olan yapı kompleksine doğudaki beyaz ve siyah mermerden yapılmış portalle giriş sağlanmaktadır. Sanat tarihi açısından oldukça önemli olan ve basit bir bordürün çerçevelediği portalin kapı nişi derin ve kemeri altı sıra stalaktit dolguludur. Altta üzerinde yazı bulunmayan levha ile levhanın iki yanında iki oymalı kabara yer almaktadır. 13.yy. ortalarına tarihlenen bu Selçuklu portalinden giriş holüne geçilmektedir.
Dikdörtgen planlı holün kuzeyinde iki kademeli olarak dışarıya çıkıntı yapan bir kanat mevcuttur. Kuzey duvarında bulunan ocak yeri bu mekanın yapı komleksine ait aşevi olduğunu göstermektedir. Giriş holünün batı duvarında kesme taştan örülmüş, kemerli basit bir kapı ile avluya geçilmektedir. Giriş kapısıyla avlu arasında bir eyvan ve avlu ile eyvanın yanlarında odaların bulunduğu mevcut olan duvar kalıntılarından anlaşılmaktadır. Avlunun güneyinde ise ana eyvan ile eyvanın batısında bir oda, doğusunda türbe yer almaktadır. Sonradan yapılan tadilatlarla ana eyvanın güney duvarına kapı açılarak, bu bölüme geçiş sağlanmıştır. Kalehisar Medresesi
( Behramşah Medresesi) Mahmudiye Köyünün 2-3 km. güneyinde Kaletepe Mevkii denilen alanda yer alan medrese buradaki külliyenin bir parçasıdır. Yapım tarihi belli olmayan yapı, mimari özellikleri bakımından bir Selçuklu yapısı olduğunu göstermektedir. İki eyvanlı tipte, moloz taşla inşa edilen medrese kuzey-güney doğrultusunda kareye yakın bir planda yapılmıştır. Uzun giriş eyvanından üstü açık avluya geçilmektedir. Giriş eyvanının her iki yanında birer dershane odası, giriş ekseninde mihrap nişli ana eyvan ve her iki yanında birer oda yer almaktadır. Avlunun her iki tarafında avluya açılan üçer oda bulunmaktadır. Avluda üzeri tonozlu revak kalıntıları görülmektedir. Yapının portaline ait hiçbir iz kalmamıştır.
 Hüseyin Gazi Türbesi Hüseyin Gazi yapı kompleksi içinde bugün iyi durumda bulunan türbe, avlunun güneydoğusunda yer almakta olup, türbenin kapısı avlu tarafında avluya 45 derecelik bir açı yapar şekilde tertiplenmiştir. Türbe dikdörtgen planlı, çapraz tonoz örtülüdür. Dışardan görülen kubbe yalancı olup, sonradan yapılmış olması muhtemeldir. İnşa malzemesi olarak alt kısımlarda taş, üst kısımlara doğru az da olsa tuğla kullanılmıştır. Tuğla ve taş araları horasan harçlıdır. Türbeye yuvarlak kemerli, taş çerçeveli üzeri işlemeli ahşap bir kapı ile giriş sağlanmaktadır. Kapı kemeri üzerinde renkli mermerden yapılmış 12 köşeli yıldız motifi ile kapı üzerinde yine mermerden 4 sıra yazı bulunan kitabe bulunmaktadır. Türbenin duvarlarının iç yüzeyleri tatlı kireç sıvalı olup, üzerinde Allah, Muhammed ve halifelerin isimleri yazılıdır.
 Duvarların üst kısmında her duvarda bir adet olmak üzere toplam 4-adet pencere yer almaktadır. Pencereler içten dışa doğru daralarak dikdörtgen çerçeveli küçük birer mazgal pencereyle dışa açılmaktadır. Pencerelerin ikisi üzerinde içinde 5 köşeli yıldız motifi bulunan niş kısmı yer almaktadır. Çapraz tonoz ile örtülü olan türbenin tonozunda iç içe dairevi çizgilerden meydana gelen koyu mavi zemin üzerine beyaz çiçek motifli bir göbek kısmı bulunmaktadır. Türbenin içinde bir adet mezar yer almakta olup, mezarın baş kısmında 12 dilimli sarıklı mermerden bir mezar taşı mevcuttur. Baş taşının ön yüzünde 8 sıra araları cetvelli eski yazı kitabe, arka tarafında ise taban üzerinde kalp şeklinde mermer bir kurna bulunmaktadır.
 Demirşıh Türbesi Sungurlu İlçesine bağlı Demirşıh köyünün mezarlığı içinde bulunan türbe, doğu-batı yönünde dıştan dikdörtgen biçimli, kareye yakın iki odadan meydana gelmiştir. Birinci oda 25-30 yıl önce yeniden yapılmış, ikinci oda ise orijinal şeklini korumuştur, Alçak ve sivri kemerli kapı ile türbe kısmına geçilmektedir. Mekan kubbe ile örtülüdür. Cephelerin üç tanesinde pencere, güney duvarında niş yer almaktadır. Yapı malzemesi olarak dış köşelerde sarı kesme taş, duvarlarda toplama taş ve devşirme malzeme kullanılmıştır. Osmanlı Devri türbe yapılarına benzemekle beraber taşra tipindedir. Koyunbaba Türbesi Osmancık İlçe merkezinde bulunan ve
 Osmanlı padişahlarından Sultan II. Beyazıt zamanında 1469 tarihinde yaptırılan türbe, yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuştur. Evliya Çelebi’ye göre türbe alanında cami, yemekhane, ziyafet odası, konuk evleri ve kurşun kaplı bir türbe yaptırılmıştır. Ancak, türbe dışındaki yapıların bugün temelleri kalmıştır. Türbenin çift kanatlı, derin oyma tekniği ile işlenmiş ahşap kapısı bugün Çorum Müzesi’nde korunmaktadır. Türbe 1989 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir
 1915-16 yıllarında yaptırılmıştır. Velipaşa Hanı, 1000 m2 lik bir alanı kapsamakta olup, iki katlı olarak inşa edilmiştir. Sadece ön cepheye bakan köşk bölümü üç katlıdır. Gerek planı ve gerekse mimarı açıdan Osmanlı Dönemi hanlarına örnek teşkil eden han, ahşap ve kargir malzeme kullanılarak yapılmıştır. Uzun yıllar otel olarak işletilen handa, 1982 yılında Mimar Bülent ÇETİNOR tarafından çizilen rölöve projesine göre alt kattaki taş avlu etrafında at arabalarının bağlandığı bölüm, depolar ve kahvehaneler bulunmaktaydı. Avlunun iki başındaki ahşap merdivenlerle üst kata çıkılmakta olup, üst katta 35 tane han odası yer almaktaydı. Günümüzde han, market olarak işletilmektedir. Ali Paşa Hamamı (Yeni Hamam): Saat kulesi yanında olup, bu hamam ilin en büyük hamamıdır.
 Su Kemerleri-Çeşmeler-Köprüler Baltacı Mehmet Paşa Çeşmesi Osmancık’ta bulunan çeşme, Baltacı Mehmet Paşa’nın birinci sadrazamlığı sırasında 1705 yılında yaptırdığı dört çeşmeden biri ve ayakta olanıdır. Batıya bakan ön yüzünde beyaz mermerden, üç sütun üzerine 18 mısralık bir kitabesi vardır. Koyunbaba Köprüsü Osmancık İlçe merkezinde Kızılırmak üzerinde bulunan Koyunbaba Köprüsü II. Beyazıt zamanında yapılmıştır. Yapımına 1484 yılında başlanmış, 1489 yılında tamamlanmıştır. Uzunluğu 250 m., genişliği 7,5 m. olan köprü dikdörtgen
 kesitli sarı kesme taşlardan yapılmıştır. Sivri kemerli 19 gözlüdür. Ancak bugün zamanla ırmak birikintileriyle dolması nedeniyle 15 gözü görülebilmektedir. Adını ünlü Türk velilerinden Koyunbaba’ dan alan köprünün kitabesi Arapça harflerle yazılmıştır. Birbirine paralel 5 sıradan meydana gelmektedir. Kitabede köprüyü yaptırandan bahsedilmekte olup, köprü mimarı hakkında herhangi bir bilgi verilmemektedir. Kitabede: “Yardımından dolayı Allah’a Hamd ve doğru yolun kılavuzu Muhammed ve onun yüce ailesine ve halkı doğru yola yönelten ashabına salat olsun. Dünya, ibret sahiplerinin nazarında hayır ve geçit köprüsüdür. Yaratıklar için sürekli hayat ve sevinç imkansızdır. Ne mutlu o başlangıç ve sonu düşünen kimseye ki, ahiret yolcuğuna devir için sevap edine. Sürüp giden sadaka ise, ne güzel sevaptır. 
Sadır ola bu yüce emir, bütün ülkelerde sürekli geçerli olsun. Ulu, adaletli, bilgin sultan ve yiğit, yüce hakan, milletlerin yönetimini elinde tutan, arap ve acem sultanlarının sultanı, gazi ve mücahitlerin efendisi, kafir ve müşrikleri kahreden, krallar sultanı ve denizler hakanı, ihsan ve kudret sahibi Allah’ın desteklediği “ Sultan Ebül-Fetih Beyazıt bin Mehmet Han”. Allah onun saltanatını gece ve gündüzler birbirini izledikçe sürdürsün. Kıyamet gününde sevaba ermek, üzerinden geçenlere ibret olmak, umum tarafından faydalanılmak amacıyla sürekli bir hayır olan bu değerli köprünün sağlam olarak yapılmasını emreyledi. Bu hayırlı eserin tesisi, 889 senesinin Şaban ayında başlandı ve 894 senesinde tamam oldu “ denilmektedir.
ÇORUM İLİ KALELER VE KULELER 
 İskilip Kalesi İlçe merkezinde bulunan ve Osmanlı Dönemine tarihlenen kalenin üç yanı sarp kayalık olup, sadece kuzey-batıdan çıkış mümkündür. Kalenin inşa edildiği sarp kayalığın eteklerinde Roma Devrine ait kaya mezarları bulunmaktadır. Osmancık Kandiber Kalesi İlçe Merkezinde Kızılırmak’ın kuzey kenarındaki tabii kayalığın üzerine inşa edilmiştir. Selçuklu Dönemine tarihlenen kale içinde ikinci bir kapı daha bulunmaktadır. Kale, İstanbul’dan Amasya’ya uzanan ticaret yolu üzerindedir. Kalenin güneyinde Roma Dönemi kaya mezarları yer almaktadır. Çorum Saat Kulesi Şehrin merkezinde ve minare stilinde yapılmıştır. Beşiktaş Muhafızı
Çorumlu Yedi-Sekiz Hasan Paşa tarafından 1894 yılında yaptırılmıştır. Güneye açılan yuvarlak kemerli kapısı üzerinde, 8 sıralı araları cetvelli ve 1312 tarihli mermer kitabede: Kitabede; “Şehinşah-ı zaman Abdülhamid Han-ı keremkarın Ferman-ı kiramından Hasan Paşa-yı bihemta Bütün evkatını vakf eyledi ihya-i hayrata Muvvaffak eylesun her dem anı amaline Mevla Bu saat kulesi ez cümle hayrat-ı güzininden Yapıldı yümn-ü evferle bu şehri eyledi ihya Çıkup bir vakt-i eşrefde yazıldı babına tarih Bu mikat-i celili yapdı bak Lütfi Hasan Paşa, 1312” yazılıdır. Sarı renkli kesme kum taşından yapılan kulede, sekizgen kaideden
 Türk üçgeni motifli bir papuçla gövdeye geçilmektedir. Üzeri kurşun kubbeyle örtülü olan kulenin dört bir tarafında saat kadranı vardır. Şerefeye yuvarlak kemerli kapıdan 81 basamaklı merdivenle çıkılmaktadır. Sungurlu Saat Kulesi Kule, 1891 yılında Kaymakam Edip Bey tarafından yaptırılmıştır. Kare prizma gövdelidir. İkinci kat hariç her katta yuvarlak kemerli küçük pencereler yer alır. Kesme taştan yapılan kulenin en üst katında, dalgalı saçaklı ahşap bir köşk, onun altında dört yönde yuvarlak saat kadranı ve altta demir parmaklıklı bir balkon bulunur. Hacıhamza Kalesi Hacıhamza Beldesindeki İncesu Deresi’nin kuzeyinde yer alan kale yamuk planlıdır. Şeriye Sicil kayıtlarında III. Ahmet tarafından 1723 yılında yapıldığı anlaşılan kale, 1940’lı yıllara kadar 
 1891 yılında Kaymakam Edip Bey tarafından yaptırılmıştır. Kare prizma gövdelidir. İkinci kat hariç her katta yuvarlak kemerli küçük pencereler yer alır. Kesme taştan yapılan kulenin en üst katında, dalgalı saçaklı ahşap bir köşk, onun altında dört yönde yuvarlak saat kadranı ve altta demir parmaklıklı bir balkon bulunur. Hacıhamza Beldesindeki İncesu Deresi’nin kuzeyinde yer alan kale yamuk planlıdır. Şeriye Sicil kayıtlarında III. Ahmet tarafından 1723 yılında yapıldığı anlaşılan kale, 1940’lı yıllara kadar kasaba halkını içinde barındırmıştır. Kışla, kuzey – güney istikametinde dikdörtgen planlıdır. Bodrum kat dahil üç katlıdır. Yapı 20. yy. başına tarihlenmekte olup, Geç Osmanlı Devri mimari özelliklerini yansıtmaktadır.
Anıtlar-Meydanlar İskilip Kaya Mezarı : İskilip merkezinde bulunan Osmanlı dönemine ait 100 m yükseklikteki tabi bir kaya üzerine inşa edilmiş,kalenin güney ve güneydoğu eteğinde Roma dönemine ait kaya mezarları bulunmaktadır.Güneydoğusunda bulunan kaya mezarının iki sütunlu dikdörtgen bir girişi vardır.Yuvarlak sütun gövdeleri yukarı doğru inmektedir.Başlıklarda bulunan bilezikler üzerinde oturmuş birer aslan bulunmaktadır.
 Sütun başlıkları üzerindeki üçgen alınlık içerisinde ise yatar durumda karşılıklı kanatlı iki aslan figürü bulunmaktadır. Kabartmalardan birinin elinde kılıç,diğerinin elinde kadeh mevcuttur.Mezar odası içerisinde iki adet ölü sekisi bulunmaktadır.. Laçin Kapılıkaya Anıtsal Kaya Mezarı : Çorum’un yaklaşık 27 km. kuzeyinde,Kırkdilim mevkiinde oldukça sarp , kayalık ve akarsu tarafından yarılmış derin vadilerin oluşturduğu engebeli arazi üzerinde,kuzeye doğru uzanan bir kaya blokunun burun kısmının kuzey-batı köşesinde yer almaktadır. 
 Komutan İKEZİOS’a ait hellenistik dönem kaya mezarı olup,M.Ö. II.yüzyıla tarihlenmektedir. Çay seviyesinden 65 m. Yükseklikteki kaya mezarının yamuk biçimli bir podyum zemini vardır.Bu podyumdan 8 basamaklı merdivenle ikinci platformda ,oradan da 12 basamaklı merdivenle mezar önündeki podyuma geçilmektedir. Mezar odasının kapısı üzerinde “İKEZİOS”yazısı okunmaktadır. Mezar odası kareplanlı olup,girişin sağ ve solunda niş şeklinde oyulmuş ölü şekilleri vardır. Gerdek Kaya Mezarı: Alaca ilçesinin 18 kilometre kuzeyinde, Camili Köyü sınırları içerisindedir. Yerleşimin doğusundaki kayaya oyulan üç sütunlu mezar, M.Ö. 2. yüzyıl Helenistik döneme tarihlenir. Gerdek Kaya Mezarı yakınlarında ayrıca, Alaca Vadisi’nin girişindeki su kanalları görülebilir.
 ÇORUM İLİ ÖREN YERLERİ 
 Bölge 1988 yılında Tarihi Milli Parklar statüsüne alınmıştır. Hattuşa 1834 yılında Fransız mimar Charles Texier tarafından keşfedilmiştir. Bu sadece Hattuşa’nın keşfi değil, tamamen unutulmuş olan Hititlerin keşfi olarak da algılanabilir. 1893-94’te Ernest Chantre’nin birkaç sondaj yapmasına ve ilk çivi yazılı tabletleri yayınlamasına kadar ki dönemde pek çok bilim adamı ve gezgin Hattuşa’yı ziyaret etmiştir. Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey’in desteğini alan aynı müzenin konservatörü Theodor Makridi Bey, 1906 yılında ilk büyük çaplı kazıyı başlatır, zamanın çiviyazısı uzmanı Assiriyolog Hugo Winckler’i de kazı heyetine alarak, burasının Hitit başkenti Hattuşa olduğunu tespit ederler. 1931-39 yılları arasında ve II. Dünya Savaşı nedeniyle verilen aradan sonra 1952’de yeniden başlatılan kazılar, kesintisiz olarak Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülmektedir. İlk yerleşim izleri, Kalkolitik (Taş) Çağ’a kadar (M.Ö. 5000) inmektedir. Kesintisiz yerleşmeye başlanılması ise, Eski Tunç Çağı’nın sonlarına (M.Ö. 3000) doğru olmuştur. Bölgenin yerli halkı olan Hattiler, burada bir kent kurup, Hattuş adını vermişlerdir. M. Ö 20. yüzyıl’da
 Orta Dicle Bölgesi’nden gelen Assurlu tüccarlar, Hatti yerleşmesinin hemen dışında, bir Karum, (bir ticaret kolonisi) kurmuşlardır. Bu yıllarda Kaniş/Neşa’nın (Kayseri yanındaki günümüz Kültepe’si) denetimi altındaki, Assur Ticaret Kolonileri, Güneydoğu ve Orta Anadolu’ya yayılmıştır. Adının Hattuş olduğu bilinen bu yerleşimi M. Ö 1700’lerde ilk Hitit Büyük Kral’ı Kuşşara’lı Kral Anitta yıkmıştır. Hitit yazılı kaynaklarından anlaşıldığına göre, I.Hattuşili’nin iktidara gelmesiyle (M.Ö. 1665-1640) Hattuşa, Hititlerin başkenti olmuştur. Hitit İmparatorluk döneminde, yani M. Ö 14 ve 13. yüzyıllarda, şehir yaklaşık olarak altı kilometre uzunluğunda bir surla çevrilmiştir. Daha geç bir imar evresinde bu surların önüne ikinci bir duvar daha örülerek, kent daha sıkı bir savunmaya alınmıştır. Bu yeni sur üzerinde bulunan, anıtsal şehir kapılarının çoğu günümüze kadar oldukça sağlam durumda gelmiştir. Güney batıda, dış yüzünde aslan yontuları bulunan
 Aslanlı Kapı’yla, iç yüzünde, silahlı tanrının bulunduğu Kral Kapı, bunların en önemlileridir. Kentin güney ucundaki Yer Kapı’nın özel bir rolü olmalıydı. Burada 30 m. yüksekliğinde, 250 m. uzunluğunda ve 80 m. genişliğinde bir toprak set oluşturulmuştur. Bu set üzerinden geçen kent surunun ortalarında Sfenksli Kapı yer alır. Bu kapının tam altında, Hatuşa’nın bugün içinden geçilebilen tek potern (tünel) vardır. 71 m. uzunluğunda ve 3 m. yüksekliğindeki poternden geçilerek sur dışına çıkılmaktadır. Şehirde ayakta kalmış, izlenebilen yapıların büyük bölümü, surlar gibi, M.Ö 13. yy.’dan kalmadır. Kraliyet yapılarının yer aldığı Büyükkale’de, direkli galerilerle çevrili avlular, konutlar, depo binaları ve büyük bir kabul salonuyla, büyük bir saraya ait kalıntılar ortaya çıkartılmıştır. Hitit metinlerinde sık sık “Hattuşa Ülkesinin Bin Tanrısından” söz edilmektedir. Kuşkusuz bu tanrıların çoğu İmparatorluk başkenti Hattuşa’da kendilerine bir tapınım yeri edinebilmişlerdir.
 Başkent Hattuşa’da bugüne kadar 31 yapı, tapınak olarak tanımlanmıştır. Hattuşa’nın en büyük dini yapısı olan Büyük Tapınak, aşağı şehirdeki konutların ortasında tek tapınak olarak yükselir. İki kült odası olduğu için tapınak, imparatorluğun tanrılarının en büyükleri olan fırtına tanrısı ile Arinna’nın güneş tanrıçasına adanmış olmalıdır. Yukarı Şehir’de tapınaklar yanında, kraliyet saraylarının bulunduğu Büyükkale’nin önünde, resmi işlere ayrılmış, bazı anıtsal yapılar açığa çıkartılmıştır. Şehrin bu bölümünde, son Hitit Büyük Kralı II.Şuppiluliuma’ nın Luvi hiyeroglifleriyle, taş üzerine kazınmış, kendisi ve babası IV. Tuthaliya’nın yaptığı işleri anlatan iki büyük yazıt bulunmaktadır. Hattuşa’da son yıllarda yapılan kazıların ağırlık noktasını şehrin, hatta Hitit devletinin ekonomisine ışık tutan kazılar oluşturmuştur. İmparatorluk döneminde, M.Ö. 13.yy.’a tarihlenen şehrin Büyükkaya sırtında, büyük boyutlarda, sayıları 11’ i bulan yeraltı siloları bulunmuştur.
 Hitit İmparatorluğu’nun M. Ö 1200 yıllarından hemen sonra yıkılmasıyla, Anadolu Tunç Çağları da sona erer. Bununla beraber, Hattuşa şehrinin arazisinin yerleşim tarihi devam eder. M. Ö 12. yüzyılın başlarında, Erken Demir Çağı’na tarihlenen yeni yerleşme, Frig etkilerini yansıtan bir taşra kasabasına dönüşüp büyümeye başlaması ancak, M.Ö 8. yy.’ da gerçekleşir. Yerleşim, Pers döneminde de devam etmiştir. Hellenistik, Galat, Roma ve Bizans’a ait yerleşme ve tahkimat izleri de görülmektedir. Yazılıkaya Tapınağı Hattuşa’nın en büyük ve en etkileyici kutsal mekanı, şehrin dışında yer alan, yüksek kayalar arasına saklanmış Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı’dır. Tapınak’ta 90’dan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıklar kaya yüzeyine işlenmiştir. Tanrı ve tanrıça dizileri, İmparatorluk panteonunun baş tanrıları olan fırtına tanrısı ve güneş tanrıçası’ nın maiyetini oluşturuyordu. Bu yorum sonucunda; Yazılıkaya “Yeni yıl şenlikleri evi” olarak tanımlanabilir. Hitit kült (dini tören) metinlerine göre yeni yıl ve ilkbahar törenlerinde bir araya gelen tüm tanrılar “fırtına tanrısı’nın evi’nde” toplanırlardı. Bu şenlikte kentin diğer tüm tapınaklarından tanrı heykellerinin
 törensel bir alayla Yazılıkaya’ ya taşınmış olabileceği değerlendirilmektedir. Yazılıkaya A Odasında kayaya işlenmiş kabartma figürlerin özel bir düzeni ve tertibi vardır. Burada sol kaya yüzeyinde ikisi dışında yalnız tanrılar, buna karşın sağ tarafta da yalnız tanrıçalar belirtilmiştir. Ana sahnede fırtına tanrısı ile eşi güneş tanrıçası ve ortak çocuklarının karşılaşması tasvir edilmiştir. Ana sahnenin karşısındaki duvarda daha büyük boyutlarda büyük Kral IV. Tuthaliya işlenmiştir. Kral, güneş tanrısı’nın törensel kıyafetinde, elinde egemenlik sembolü olan ucu kıvrık asa tutar durumda, iki tepe üzerinde tasvir edilmiştir. Bu kutsal alanın bu kral tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. B Odasındaki kabartmalar ana odadaki gibi kuşaklar halinde değildir; 
, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu-Osmanlı dönemleri ile temsil edilmektedir. 1. kültür katta, Geç Frig çağında höyüğün her yanı iskan edilmiştir. Küçük evlerden oluşan bu kat, seramiğine göre, M.Ö. 650’den daha eski değildir. Mabedi, büyük yapıları, özel-blok evleri, sokakları, büyük küçük su kanalları, şehir suru, biri kabartmalı ortastadlarla süslü sfenksli, diğeri poternli anıtsal kapılarıyla Hitit İmparatorluk Çağı’nın müstahkem olmayan, düz ovaya kurulan tipik temsilcisi höyüğün 2. kültür katını oluşturur. Kalker temel üzerine andezit bloklarla inşa edilmiş olan Sfenksli Kapının genişliği 10 metredir. O, bir yolla bağlandığı büyük mabedin anıtsal geçididir. Alacahöyük 3. uygarlık katını Eski Tunç Çağı (M. Ö 2500-2000) oluşturur. Hitit kültürüne kaynaklık eden kültürlerin önde geleni olan yerli Hatti uygarlığı’nın aydınlanmasında çok katkıları olan
 Alacahöyük Eski Tunç Çağı hanedan mezarları, bu çağın en önemli buluntularıdır. İntramural mezarlar özel olarak ayrılmış bir alanda toplanmıştır. Dört yanı taşla örülmüş dikdörtgen mezarlar ahşap hatıllarla(kiriş) kapatılmış, damları üzerine kurban edilmiş sığır başları, bacakları yerleştirilmiştir. Altın, gümüş, elektrum, bakır, tunç, demir ve değerli taşlardan oluşan zengin ölü hediyeleri onların hanedana ait olduklarını göstermektedir. Çoğu altın, gümüş kapların dövme, dökme, kakma teknikleri, altın mücevheratın ince süsleri uzun bir gelişmenin ürünleridir. 4. kültür katını oluşturan Geç Kalkolitik Çağ ana toprak üzerine kurulmuş ilk uygarlıktır. Ortaköy – Şapinuva Hitit Devletinin önemli kentlerinden biri olan Şapinuva, (Ortaköy), Çorum’ un 53 km. güneydoğusundadır. Çekerek nehri etrafında yer alan 

Göynücek Ovası ile Alaca Ovası arasındaki geçit üzerindedir. Hitit Çağında, hem siyasi hem de coğrafi konumu nedeniyle stratejik bir noktada yer alan şehir, önemli bir askeri ve dini merkezdir. Ortaköy kazılarında açığa çıkan ve sayıları 4.000’e ulaşan çivi yazılı tablet ve fragmanların (parça) oluşturduğu arşivde, Hititçe yazılmış olanların yanısıra Hattice, Hurrice ve Akadca yazılmış idari, askeri, dini ve fal metinleri bulunmakta olup, bunların büyük bir kısmı Orta Hitit dönemine (M.Ö. 14. yy) aittir. Buradaki yazışmalardan Taşmişarri (III. Tuthaliya) – Taduhepa kraliyet ailesinin bu şehirde hüküm sürdüğü anlaşılmaktadır. Devam eden kazı çalışmalarında bugüne kadar A binası ismi verilen anıtsal idari yapı ve B Binası olarak adlandırılan ticari yapı açığa çıkartılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder